Muris muvazaası, miras bırakanın mal varlığını saklamak (mirastan mal kaçırmak) amacıyla gerçekleştirdiği işlemin hileli olması olgusudur. Miras bırakanın yakınları, beklenmedik şekilde miras hakkından mahrum kalabilirler. Muris muvazaası davaları, bu haksızlığın önüne geçmek için önemli bir yasal araçtır. Gerçek niyetleri gizleyerek yapılan mal varlığı transferleri, mirasçılar için büyük bir sorun haline gelebilir. Muris muvazaası davaları, bu tür hileli işlemlerin perde arkasını ortaya çıkarmayı amaçlar. Miras hukukunun temel ilkelerine aykırı olarak gerçekleştirilen malvarlığı devri işlemleri, muris muvazaası davası ile hukuki yaptırıma tabi tutulur.
MURİS MUVAZASI (MİRASTAN MAL KAÇIRMA) DAVASI NEDİR?
Bu çalışmamızda halk arasında“Mirastan Mal Kaçırma Davası” olarak bilinen “Muris Muvazaası Davası Nedir? Muris Muvazaası Davası Kimlere Karşı Açılabilir? Muris Muvazaası Şartları Nelerdir? Muris Muvazaası Davasını Kimler Açabilir? ” gibi sıkça karşılaşılan sorular üzerinde durulacak olup, genel hatları ile Muris Muvazaası hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır.
Ancak bu dava türünü açıklamaya başlamadan önce “Muris Ne Demek?” “Muvazaa Ne Demek?” bu kavramların da açıklanması gerekmektedir.
MURİS NEDİR?
Muris kelimesi dilimize Arapçadan geçmiş olup “miras bırakan kişi” anlamına gelmektedir. Hukuki olarak Muris, vefatı halinde kanuni ya da atanmış mirasçılarına taşınır ya da taşınmaz her türlü malvarlığı değeri bırakan yani miras bırakan kişiye verilen addır. Çalışmamızda miras bırakan kişi “Muris” olarak anılacaktır.
MUVAZAA NEDİR?
Muvazaa kelimesi de yine Arapçadan dilimize geçmiş, kelime anlamı olarak “Danışık, Danışıklılık” anlamlarına gelmektedir. Hukuki anlamda inceleme konusu olan Muvazaa; herhangi bir sözleşmenin taraflarının, sözleşme dışı üçüncü kişileri aldatmak maksadı ile esas yapmak istedikleri sözleşmenin dışında, görünüşte başkaca bir sözleşme yapmalarıdır. Örneğin; esasında “Bağış Sözleşmesi” yapmak isteyen kişilerin bu işlemi, diğer kişileri aldatma maksadı ile “Satış Sözleşmesi” olarak yapmaları klasik bir Muvazaa örneğidir.
Muvazaanın varlığı, dört temel unsur üzerinden değerlendirilir:
- Görünüşteki İşlem: Bir hukuki işlemin dışarıdan gözlemlendiğinde görünen, ancak gerçekte tarafların niyetini yansıtmayan şeklidir. Başka bir deyişle, bir işlemin hukuki sonuçlarını doğurmak için kullanılan, fakat asıl amacın gizlendiği bir kılıf gibidir. Bu işlem, genellikle üçüncü kişileri yanıltmak veya belirli bir hukuki sonucu önlemek amacıyla kullanılır.
- Muvazaa Anlaşması: Taraflar arasında, görünüşteki işlemin gerçekte ne anlama geldiği konusunda gizli bir anlaşma yapılmış olmasıdır. Bu anlaşma, sözlü veya yazılı olabilir.
- Üçüncü Kişileri Aldatma Amacı: Yapılan işlemin amacı, üçüncü kişileri (genellikle mirasçılar) yanıltmak ve onları haklarından mahrum etmektir.
- Gizli Sözleşme: Tarafların gerçek niyetlerini yansıtan, ancak dışarıya karşı gizlenen sözleşmedir. Bu sözleşme, görünüşteki işlemin aksine, tarafların gerçekte neyi amaçladığını gösterir.
Türk hukuku, muvazaa kavramını ‘mutlak muvazaa’ ve ‘nisbi muvazaa’ olmak üzere iki temel başlık altında inceler.
- Mutlak Muvazaa Nedir?
Sözleşme taraflarının aslında hiçbir işlem yapmamış oldukları halde üçüncü kişileri aldatmak maksadı ile işlem yapmış gibi görünmek için yaptıkları Muvazaa Anlaşması türüdür.
- Nisbi(Tam) Muvazaa Nedir?
Bu durumda, taraflar gerçekleştirmek istedikleri hukuki işlemi gizleyerek, farklı bir hukuki işlem yapma görüntüsü vermektedirler. Bu durum, hukukta ‘nisbi (tam) muvazaa’ olarak tanımlanır.
MURİS MUVAZAASI NEDİR?
Muris muvazaası, bir kişinin, gerçekte bağışlamak istediği bir malı, mirasçılarını yanıltmak amacıyla satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi(bkz. ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ NEDİR?) gibi bir görünüm altında gerçek niyetin gizlenmesi sureti ile devretmesidir. Başka bir deyişle, miras bırakanın, mirasçılarını miras hakkından mahrum bırakmak için yaptığı hileli bir işlemdir.
Klasik bir örnek göstermek gerekir ise; bir baba, ölmeden önce evini büyük oğluna satar gibi gösterir ancak aslında ev büyük oğluna hediye edilmiştir. Bu durumda, baba gerçekte evini bağışlamış olsa da, mirasçılarını yanıltmak için satış sözleşmesi yapmıştır.
MURİS MUVAZAASININ MİRAS HUKUKU İÇİNDEKİ YERİ NEDİR?
Muris muvazaası, miras hukukunun en önemli kavramlarından biridir. Murisin, gerçek niyetini gizleyerek mirasçılarını zarara uğratmayı amaçladığı hukuki işlemlerdir. Bu kavram, miras hukukunun temel ilkesi olan “mirasçının korunması” ilkesine aykırıdır.
Miras hukukunda muris muvazaası nedeni ile açılan davaların önemi şu şekilde açıklanabilir:
- Miras Paylarının Korunması(Mirasçıların Korunması): Muris muvazaası, mirasçılarının yasal haklarına tecavüz eden bir durumdur. Bu nedenle, miras hukuku, muris muvazaası ile mücadele ederek mirasçıların haklarını korumayı amaçlar.
- Hukukun Güvenilirliğini Sağlama: Muris muvazaası, hukuk sisteminin güvenilirliğini zedeler. Bu nedenle, hukuk, muris muvazaası ile mücadele ederek hukuki işlemlerin gerçek niyetlere uygun olarak yapılmasını sağlar.
- Adaletin Temini: Muris muvazaası, mirasçılar arasında adaletsizliğe yol açar. Bu nedenle, hukuk, muris muvazaası ile mücadele ederek mirasçıların haklarını eşit bir şekilde korur.
MURİS MUVAZAASININ BELİRTİLERİ NELERDİR?
Muris Muvazaasının Başlıca Belirtileri:
- Aşırı Düşük Bedel: Satış gibi görünen bir işlemin, malın gerçek değerinin çok altında bir bedel ile yapılması, muris muvazaası şüphesi uyandırır.
- Yakınlık Bağı: Malın devredildiği kişinin miras bırakan ile yakın bir akrabası veya çok yakın bir dostu olması, dikkat çekici bir durumdur.
- Borçlu Durum: Miras bırakanın borçlu olması ve malını devretmeden hemen önce veya hemen sonra önemli miktarda borçlanması, muris muvazaası ihtimalini güçlendirir.
- Gizlilik: İşlemin gizli tutulması, tarafların gerçek niyetlerini saklamaya çalıştıklarını gösterir.
- Kısa Sürede El Değiştirme: Malın, devredildikten kısa bir süre sonra başka bir kişiye satılması veya bağışlanması, şüphe uyandırabilir.
- Malın Niteliği: Devredilen malın, miras bırakanın temel geçim kaynağı olması veya özel bir değeri taşıması, muris muvazaası ihtimalini artırır.
- Vasiyetname ile Uyuşmazlık: Yapılan işlem, miras bırakanın daha önce düzenlediği vasiyetname ile çelişiyorsa, muris muvazaası şüphesi doğabilir.
Özetle, muris muvazaası, miras hukukunda sıkça karşılaşılan bir durumdur. Yukarıda belirtilen durumlar, muris muvazaası ihtimalini güçlendiren işaretlerdir. Ancak, kesin bir karar için bir avukata danışmak ve gerekli delilleri toplamak önemlidir.
Muris muvazaası şüphesi duyan kişilerin, bir an önce hukuki yollara başvurmaları tavsiye edilir.
MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE AÇILAN TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI NEDİR?
Muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davası, miras bırakanın, gerçek niyetini gizleyerek tapulu taşınmaz mal varlığını başkalarına devretmesi durumunda, bu devrin hukuka aykırı olduğunu belirterek, taşınmazın geri alınması amacıyla açılan bir davadır.
Bu davanın temel amacı, miras bırakanın hileli işlemi sonucu haksız yere el değiştiren tapulu taşınmaz malın, gerçek hak sahibi mirasçıya geri verilmesini sağlamaktır. Bu sayede, miras hukukunun temel ilkesi olan “mirasçının korunması” ilkesi gözetilir.
Muris Muvazaası Nedeniyle Açılan Tapu İptal ve Tescil Davası sonucu, mahkemenin delillere ve yasal düzenlemelere göre vereceği karara bağlıdır. Eğer mahkeme, yapılan işlemin muris muvazaası olduğunu tespit ederse, şu sonuçlar ortaya çıkabilir:
- Tapu İptali: Hileli olarak yapılan tapu işlemi iptal edilir.
- Malın Geri İadesi: Mal, gerçek mirasçısına veya hak sahibine geri verilir.
- Tazminat: Mağdur olan mirasçı, diğer mirasçılardan veya üçüncü kişilerden tazminat talep edebilir.
- Tenkis: Eğer mirasçıların saklı payları ihlal edilmişse, fazla alınan mirasın diğer mirasçılara iadesine karar verilir.
MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE AÇILAN TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASINI KİMLER AÇABİLİR?
Muris muvazaası nedeniyle miras hakkı ihlal edilen, ister saklı paylı mirasçı olsun ister olmasın, tüm mirasçılar tapu iptali ve tescil davası ile haklarını arayabilirler. Bu kişiler şunlar olabilir:
- Yasal mirasçılar: Miras bırakanın kanuni varisleri.
- Atanmış mirasçılar: Miras bırakanın vasiyeti ile mirasçı olarak belirlenen kişiler.
- Saklı paylı mirasçılar: Kanunda belirtilen asgari paya sahip olan mirasçılar.
MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE AÇILAN TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI ZAMANAŞIMI
Muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davalarında özel bir zamanaşımı süresi bulunmamaktadır. Yani, bu tür davalar, miras bırakanın ölümünden ne kadar süre geçerse geçsin açılabilir.
Neden Zamanaşımı Yoktur?
- Mülkiyet Hakkı: Bu davalar, temelde mülkiyet hakkının ihlali üzerine kuruludur. Mülkiyet hakkı, mutlak ve zamanaşımına uğramayan bir haktır.
- Hileli İşlem: Muvazaa, hileli bir işlemdir. Bu tür işlemler, zamanla geçerli hale gelmez. Her zaman iptal edilebilirler.
- Mirasçı Koruma: Mirasçıların haklarının korunması, hukukun temel ilkelerinden biridir. Bu nedenle, mirasçıların haklarını arama süreleri sınırlandırılamaz.
MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE AÇILAN TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME
Muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davalarında görevli ve yetkili mahkeme, taşınmazın bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi’dir. Bu tür davalar, bir taşınmaz hakkına ilişkin olduğu için, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Tapu iptali ve tescil davaları, mal varlığı hakkına ilişkin davalardır. Bu tür davaların görülmesinde görevli mahkeme ise Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Dava Süreci ve Avukatın Önemi
- Dava Süresi: Bu tür davaların süresi, davanın karmaşıklığına, delillerin toplanması sürecine ve mahkemenin iş yoğunluğuna göre değişiklik gösterir.
- Avukat Yardımı: Muris muvazaası davaları oldukça teknik konuları içerir. Bu nedenle, bir avukat tutmak, davanın başarılı bir şekilde sonuçlanması için büyük önem taşır.
- Delillerin Önemi: Dava, sunulan delillerin gücüne göre sonuçlanır. Bu nedenle, delillerin titizlikle toplanması ve sunulması gerekmektedir.
Muris Muvazaası ile ilgili Yargıtay Kararları
Esasında Muris Muvazaası olgusu hakkında kanunlarımızda doğrudan bir düzenleme yer almamaktadır. Muris Muvazaası nedeni ile açılan davalar, 1.4.1974 tarih ½ sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararı başta olmak üzere Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ışığında görülerek karara bağlanmaktadır.
“Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklanmış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmaın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1.4.1974 günlü ikinci toplantısında oyçokluğuyla karar verildi”
T.C Yargıtay Büyük Genel Kurul’unun 1974/1 Esas 1974/2 Karar 1.4.1974 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı
“Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün Türk Hukukunda büyük yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
T.C Yargıtay Hukuk Genel Kurul’unun 2012/1-542 E. 2012/905 K. 28.11.2012 tarihli kararı
Muris muvazaası da taraf muvazaası gibi pozitif hukukumuzda ayrıntılı biçimde düzenlenmemiş, sadece Borçlar Kanununun 18. maddesinde nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa olarak soyut bir şekilde hükme bağlanmıştır. Ancak bu yönde pek çok davaların bulunması, toplumun gereksinmeleri ve zorlamaları ile muris muvazaası gerek öğretide ve gerekse uygulamada geniş boyutları ile ele alınmış, bu yönde görüş ve kurallar geliştirilmiş ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile hukuki temeli oluşturulmuştur.
Söz konusu muvazaada, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, miras bırakan mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığı gibi gizli bağış sözleşmesi de şekil koşullarından yoksun bulunmaktadır.
Miras bırakanın saklı pay dışındaki mallarda dilediği gibi tasarruf etme hakkı varsa da, bu temliki yaparken kanunlarda öngörülen şekil koşuluna uymak zorundadır. Miras bırakan ivazlı bir sözleşme arkasına gizleyerek, mirasçının saklı payını da temlik etmektedir. Miras bırakanın bu kötü niyeti ve onunla işbirliği içerisindeki karşı tarafın kötü niyete dayanan hakkı kanun tarafından korunamaz.
Diğer taraftan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Dava açan mirasçı üçüncü kişi durumunda olduğundan, davasını her türlü delil ile ispat edebilir
Hemen belirtilmelidir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, için yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de, bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakılınca; Miras bırakan M.C.’un varlıklı biri olduğu, hastalığının ortaya çıkmasından sonra kısa aralıklarla mal varlığının büyük çoğunluğunu temlik ettiği, bu temlikler nedeniyle davacı mirasçıların aynı nitelikte davalar açtıkları, bu davalardan Şişli 4.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/92 esas sayılı dosyasında, mahkemenin miras bırakan tarafından kız kardeşi K..’ye yapılan satışta muvazaa olgusunun kabulüne ilişkin kararı, Yargıtay 1.Hukuk Dairesi tarafından benimsenerek bu yönden onandığı, ayrıca miras bırakanın banka kayıtlarının tetkikinde davalı kardeşi Y.tarafından paralar çekildiği bu nedenle davacılar tarafından çekilen paranın tespiti ve terekeyi iadesi için de dava açıldığı, ayrıca davalı Y.’un miras bırakan tarafından dava konusu taşınmazın temlikine yakın tarihte Darüşşafaka’ya 2.500.000 TL değerinde üç adet taşınmaz bağışı yapıldığı yönündeki beyanı ve dava konusu taşınmazın satıştaki değeriyle gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu hususları gözetildiğinde miras bırakanın davalı kardeşi Y.’a taşınmaz satmasını gerektiren bir durum bulunmadığı, gerçek iradesinin mirasçılardan mal kaçırma olduğu sonucuna varılmaktadır.
Diğer taraftan, muvazaa davaları saklı pay sahibi olsun veya olmasın, her miras hakkı sahibi tarafından açılabileceği gözetildiğinde bir kısım davacıların saklı pay sahibi olmamalarının dava açmalarına engel teşkil etmeyeceği gibi bu husus aleyhlerine de yorumlanamaz.
Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, ikinci el konumunda bulunan davalı E..bakımından iyi niyetli olup olmadığı yönünde araşıtırma ve değerlendirme yapılması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.”